Bu aralar internette gezerken denk geldiğim ve yeniden hatırladığım Ömer Seyfettin'in hikayesini yazmak istiyorum:
Arslan Bey'in komutasındaki iki bin kişilik kuşatma ordusu, Şalgo
burcunu sarmıştır. Arslan Bey kaleyi tek kurşun atmadan almak ister.
Bunun için havanın bozmasını, sisin artmasını bekleyecektir. Hava
bozmaya başlayınca askerlerine komut verir, onlardan istediği sadece
gürültü çıkarmalarıdır. Askerler bu emirden pek bir şey anlamaz. Onlar
saldırmayı beklerken komutanları sadece gürültü çıkarmalarını
istemiştir. Buna karşılık askerler emri yerine getirirler; davullar,
kösler vurulur, kalkanlar çarpıştırılır. Atlar kişner ve askerler "Heya,
Mola!" diye bağrışır. Arslan Bey kalenin önüne gelir ve kaledekilere
teslim olmalarını önerir. Daha iki gün önce başka bir kaleyi aldığını
söyler. Sonra da 50 mandanın çektiği devasa topu gösterir, tek atışla
savaşı kazanacağını söyler.
Kısa bir zaman sonra Şalgo burcundakiler teslim olurlar. Esir alınan
askerler daha önce bir benzerini görmedikleri bu devasa topu yakından
görmek isterler. Topa yaklaşır, ona dokunurlar. Kısa zamanda büyük bir
şaşkınlıkla bunun bir top olmadığını anlarlar. Ağzı bile oyulmamış,
sadece boyanmış ve biçim verilmiş bir kütüktür bu. Devasa bir kütüktür!
Bunun üzerine esir kale kumandanının yüzü ekşir ve "Bu mertlik değil."
der. Arslan Bey buna karşılık, daha bir kez bile patlamayan bir toptan
korkup mücadele etmeden teslim olmanın mertlik olup olmadığını sorar.